İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği’nin “Sanat Felsefesi” Üzerine…

Ümit Gezgin

Bir birlik, kuruluş veya dernek oluşturuyorsanız, bu da özellikle sanatla, düşünceyle, edebiyatla ilgili bir kuruluş, birlik oluyorsa.. mutlaka onun bir felsefesi olmalıdır… Yani kendi alanı hakkında ne düşünüyor, nasıl çalışmalar yapacak.. hayata, sanata, varlığa, insana nasıl bakıyor, nasıl olan biteni değerlendiriyor.. anlamında…

Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği de bizim sanat tarihimiz bağlamında ikinci bir oluşum olarak karşımıza çıkmaktadır. Birincisi, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti.. Bu cemiyet de yine, klasik sanatlara karşı bir yapılanma içinde, Batı sanatından istifadelerle kendine bir perspektif çizmişti.. Hiç değilse, ressamlar hat, tezhip ve minyatürle değil, (onları da bildikleri ve en güzel şekilde uyguladıkları halde..), perspektif, boya, doku, doğa, pentür.. gibi.. Batı resim geleneği içinde yer alan alanlarda faaliyetlerini sürdürmek istiyorlar.. bir tür kendi geleneklerinden çıkarak, batıya yönelmeyi düşünüyorlardı..

Hale Asaf

Topluma sanatı sevdirmek ve sanatçı haklarının korunması gibi işlevler ve sorumluluklar da üstlenmişti Osmanlı Ressamlar Cemiyeti..Ayrıca, çıkardıkları Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası‘nda da, dönemin önemli ressamlarından: Hoca Ali Rıza, Samit Yetik, Ruhi Arel ve Ahmet Ziya Akbulut yazılar kaleme almışlardı… Şimdi bu dergi ortalıkta yok.. Bunun günümüz Türkçesine çevrilip yayınlanması çok büyük bir hizmet olur.. Buradan Yapı Kredi, İş Bankası gibi büyük yayıncılara da duyuralım…

Zeki Kocamemi

Biz gelelim yine Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği‘ne.. birlik elbet kopuk kopuk bir sanat görüşüne sahip olsa bile, yine de Türkiye’de görsel sanatların gelişmesi için büyük görevler üstlendi.. Zaten kendileri de Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin devamı niteliğinde sayılabilir.. Birçok sanatçı aynı zamanda o birlikte de bulunmuştu…

Nurullah Berk

Müstakiller’in o dönem Akademi’sinde hoca olan Salvator Valeri ve Warnia Zarzecki gibi yabancı hocalardan farklılıkları nelerdi, üzerinde durmak lazım.. Çünkü Müstakiller bu ülkenin evlatları olarak, Osmanlı İmparatorluğun yıkılışı, Türk Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşu gibi dönemsel ve toplumsal farklılıkları olan zaman dilimlerinde yaşamışlar.. büyük buğran ve çalkantılara tanıklık etmişlerdi…

Zeki Kocamemi, “Genç Kız” 1946

Bütün bunlar resimlerine nasıl yansıdı veya hepsinin resmine yansıdı mı.. orası önemli.. Yoksa kuru bir sanat felsefesinin de kıymeti harbiyesi yok.. Uygulamaya dönüşmemiş bir felsefe, dünyaya üfürülmüş rüzgardan farklı değil…

Cevat Dereli, “Balıkçılar”

Müstakillerde kuvvetli sanatçılar vardır: Refik Fazıl, Cevat Hamit, Şeref Kamil Akdik, Nurullah Berk, Hale Asaf, Ali Avni, Muhittin Sebati...

Bunların sanatsal ve estetik kaygı anlamında birbirlerinden farklılıkları vardır. Amaçları kuruluşun bildirisinde açıklansa bile her biri farklı görüştedir.. Biraz da bu sanatın doğasından kaynaklanır.. Bildirideki amaçları şöyledir Müstakillerin: “Gelişmekte olan Türk resim sanatının düzenli ve kalıcı temellere kavuşturulması.. “Bundan ne kastettiklerini acaba tam olarak kendileri biliyorlar mıydı… Ayrıca, “Sanatçıların güvence altına alınmaları..” Bu da muğlak.. herhalde ekonomik özgürlüklerin tanınmasından bahsediyorlar da.. Kim sağlayacak bu ekonomik özgürlüğü.. Devleti düşünüyorlardı herhalde.. Hem özgür olmak.. yani istedikleri şekilde sanat yapabilmek.. hem de ekonomik olarak desteklenmek… Zaten o yıllarda onları destekleyecek başka kurumlar da yoktu.. daha doğrusu hiç kurum yoktu.. ancak kişiler söz konusuydu… Çoğunu yurtdışına gönderen de zengin paşalardı…

Cumhuriyet dönemine girildiğinde de yine sergilerine ve ekonomik özgürlüklerinin korunmasına önem verdiler.. Bu doğrultuda birçok sergi açtılar. Halka inmek, halkın sanat beğenisini yükseltmek istiyorlardı. Ama eserleri satılmıyordu ve çoğu ekonomik sıkıntı içinde görünüyordu. Zor koşullarda resim üretiyorlardı. Maarif Vekaleti, yani Milli Eğitim Bakanlığı da 1930’lı yılların başında vadettiği yardımı yapmayınca, Müstakil sanatçılar ciddi ekonomik krize girdiler..

Devletten istedikleri gerçekleşmiyordu.. İsteklerini gerçekleştirecek 30’lu yıllarda başka kurum da yoktu.. Ya diyorlardı bizi okullara verin, fakat fazla ders yükümüz olmasın, bizler batıda da yetişmiş ressamlarız, resme, sanata hizmet edelim.. veya bizi destekleyin, sadece resim yapalım.. Ama ikisi de gerçekleşmiyordu.. Herkes kendi başının çaresine bakacaktı anlaşılan…

Nurullah Berk ve Elif Naci 1932 yılında dernekten ayrıldılar.. Nurullah Berk Paris’e gitti, Hale Asaf oraya yerleşti.. 1933 yılında Muhittin Sebati vefat etti…

Sonuç itibariyle Müstakiller doğru düzgün bir sanat felsefesine, hayat konuşlarının dayatmasından dolayı erişemediler.. düşüncelerinin çoğunu da zaten gerçekleştiremediler.. Derneğin içinde D Grubu başta olmak üzere birçok dernek, kuruluş çıktı.. Sanat sevgisi, var oluş zorunluluğu devam ettiği için.. hiç kimseden maddi yardım almasalar da kör topal var olmaya, sanat üretmeye, sanatı geliştirmeye devam ettiler…

Günümüzde bile gerçek sanatçıların vaziyeti böyle bir şey değil mi…

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: