İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kül Rengi Bulutlar ve Islak Kaldırımlar…

Ümit Gezgin

Bulutların kül rengi görünümleri soğuk ve mesafeli tabloları hatırlatıyor bana.. Dışarı çıktığımda kediler, gezdirilen köpekler, gökyüzünde kaybolmuş martılar, ağaç dallarına konmuş siyah kargalar dört gözle çevrelerini süzüyorlardı… İnsanlar pür telaş oraya buraya gidiyorlardı. İçimden düşündün, bunlar nereye gittiklerini biliyorlar mı, diye… Lüks araçlar çevreye düzenli dağılmış.. yamuk yumuk kaldırımlarda gezinen çöp toplayanlar vardı.. Yağmur ıslatmış olmasına rağmen tüm vücutlarını, lakayt havalarda ve mütebessim arkadaşlarıyla konuşuyorlardı…

Ben ilerliyordum.. Herkesin elinde bir telefon, yürürken konuşuyorlardı. Köknar, ıhlamur, at kestanesi ağaçlarının ince, narin dalları ve yeni filizlenmeye başlamış çiçekleriyle, yağmurlu ve kapalı bu havada bile çevreye güzellik katıyordu…

“Bir zamanlar, Moskova’nın ücra sokaklarından birindeki, beyaz direkli, çıkmalı, çarpık balkonlu kül rengi konakta, bir sürü uşakları, hizmetçileriyle yüksek tabakadan dul bir kadın oturuyordu. Oğulları Petersburg’ta, her biri bir memurlukta idi. Kızları ise evliydiler. Kendisi evinden pek seyrek çıkıyor, cimri ve sıkıntılı ihtiyarlığının son yıllarını yalnızlık içinde geçiriyordu. Hayatının neşesiz, gamlı gündüzü çoktan geçmişti; akşamı da geceden daha karanlıktı.” Turgenyev

Fuat Paşa Caddesi’nin köşesinde, yeni yapılan tatsız tutsuz yüzlü apartmanların karşısında, masum masum poz vermiş duran kedi köpek heykel topluluğu var.. Sokak kedileri ve köpekleri gelip gelip şaşkınlıkla bakıyorlar bu heykellere.. İnsan merak ediyor, belediye niye buraya bu heykelleri yaptırdı.. Hayvansever olduğu içinse.. niye sokak kedi ve köpeklerine gereği gibi bakmıyor…

“Bahar gelmişti, aylardan marttı, fakat ağaçlar hâlâ aralık ayındaki gibi soğuktan çatırdıyordu; öyle ki, dilini dışarı çıkarsan, ısırılmış gibi sızlardı. ” Çehov

Beton beton.. her taraf betonlarla kaplı..evlerin bacaları, gökyüzü de şimdi beton rengine dönüşünce, ağaçlar cılız ve bakımsız kalıyorlar.. elektrik direkleri de betonların renginde.. gri ve sönmüş bir volkan tozu renginde her şey..İnsanların yüzleri ve elbiselerini de ben koyu gri renklerin tonlarına benzetiyorum…

Gökyüzündeki yağmurlara bakıyordum.. Tane tane dökülüyordu yeryüzüne.. İnsanlar şemsiyelere sığınmış, karşıdan karşıya geçiyorlardı. Bir bebek arabasını itinayla iteleyen genç bir kadın vardı.. bir elinde de şemsiye…

Ben de karşıya geçtim.. Hava biraz soğumuştu.. Yağmur da hızını arttırmıştı iyisinden. Kafeye oturup kitap okumayı, resim çizmeyi düşünüyordum.. Hızlı yürürsem, ısınırım, diye de düşündüm içimden.. Yürüdükçe açıldım, rahatladım ve artık üşümüyordum.. Kafeye vardığımda insanlar sıcak alanlara doğru kaçmış, koyu, içten ve gülücüklü sohbetlere başlamışlardı.. Her gelene gidene de kısa, kesik ve dikkatle bakıyorlardı…

Seviyordum ıslak kaldırımlar üstünde, kül rengi bulutların altında yürümeyi.. Bir özgürlük, bir rahatlık hissi veriyordu bana.. Bir köşede, bir kafede durup, resim çizmek mutluluk veriyordu. Resim anlatmaktan ziyade dönüştürmek demekti dünyayı…

Sokaklar, kirli yüzlü binalar, kaldırımlar ve gri bulutlu gökyüzü kendi halinde yaşarken, bir büyük beyaz martının marketin önünden ayrılmadığı gördüm.. ileri geri gidiyor, meraklı, tedirgin gözlerle çevresine bakıyor, ördek bacaklarıyla çimenlerde sekiyor.. ama bir türlü marketin önünden ayrılmıyordu.. O ara, yağmur kuvvetlenmiş, kuru ağaç dalları rüzgarın ve yağmurun şiddetinden sağa sola savrulmaya başlamıştı…

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: