Ümit Gezgin
Sanat hayatı algılamakla ilgili.. sanatçı bir ayna alıp eline çevreyi gözlemeli ve böylece hayatı ne kadar yansıttığını da görmeli.. der antik dönem yazarlarından biri.. yani yansıtma olarak algılanıyordu sanat, özelde resim sanatı.. oysa o günden bu güne köprünün altından çok sular aktı geçti…

Bunları düşünürken kalktım, kendim güzel bir kahvaltı hazırladım.. balkona çıktım.. temiz hava vardı, Kalamış Körfezi taraflarından esintiler geliyordu ve şimdi, dedim içimden kanolarla, küçük yelkenlilerle insanlar, özellikle çocuklar Adalara doğru dümen kırmışlardır…

Kahvaltıdan sonra hazırlanarak dışarıya çıktım.. hızlı hızlı Kalamış’a, oradan Kurbağalıdere’ye.. resim çizerek ilerliyorum ve Altıyol’a çıkıp, alel acele Kadıköy’e indim ve kendimi hemen gelen bir vapurla apar topar Beşiktaş’a attım… Her gün Beşiktaş’a geçmezsem rahat edemem.. oradan da karşıya, Üsküdar’a geçmem lazım.. bu geliş gidişler, geçiş, gidip gelmelerle de hep resim yapmayı düşünüyorum, sonra , kelimelerle gördüklerimin, düşündüklerimin nasıl anlatacağını kurguluyorum…


Beşiktaş tarihi bir semt.. oraya gidince kalabalıktan ziyade, merkezdeki Sinan Paşa Cami ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın Türbesi ve yine sahildeki tarihi iskele de özgünlüğü ve kalıcılığıyla, giderek de estetiğiyle benim her zaman başvurduğum.. üzerinde düşündüğüm, çizdiğim boyadığım yerler…

Güzel güzel bulutlar vardı.. bulutları da çizmek istiyorum ama, o soyut bulutlar ancak soyutlamalar veya tam soyut anlatımlarla ortaya çıkarılabilir.. dahası kişisel bir yoruma kavuşturulabilir.. zaten nesnelerin, görüntülerin, ses, koku ve rüzgarın.. tüm görünen ve görünmeyen olguların nasıl resmini yapabiliriz.. yoksa sadece görüntünün resmini yapmanın artık pek bir önemi yok…

Kalabalığı görünce.. bunların karşıya geçmek için birbirlerini ezer vaziyette durduklarını, karşıya geçmeye çalıştıklarını anladım.. kalabalıkların da resmini çizmek istiyordum ama.. kolay değildi elbet.. ressam dostum Kadir Uz, yanında tuval taşımalısın.. büyük tuvallere resim yapmalısın.. diyordu.. ama nasıl olacak o.. hem de büyük tuvallere, dışarda resim yapmak.. nasıl olacak.. bunu tam çözemediğim için, dışarlarda tuvale resim yapmaya bir türlü yanaşmadım.. ama düşünmüyor değilim…

Sonunda ben de kalabalıklara dahil olarak Üsküdar’a geçecek gemiye bindim.. bir yandan fotoğraflar çekiyor, diğer yandan bulutların arasına saklanmış güneşli İstanbul’u tüm tarihiyle birlikte anlamaya çalışıyorum.. Kadıköy’de tarih pek yoktu.. tarihi duyumsayabileceğiniz yer Eminönü ve Beşiktaş’tı.. Eminönü ne kadar eskiyse, Beşiktaş o kadar yakındı bize.. Osmanlı’nın son, modernleşme dönemlerini kapsıyordu.. nice insan, olay, anı bitirtirmiş bir semtti Beşiktaş…



Boğaz kıpır kıpırdı.. yakamozlar güneşin bütün benliğini dalga dalga sunuyordu gözlere.. bakan, anlayan gözlere.. aslında gözlerle değil, tüm benlikle görüyor, anlıyorduk.. sanat da zaten buydu.. gerçek sanatçı tüm benliğiyle görüntüye, yaşama, varlığa katılırdı.. sıradan ve günübirlik olanın değil.. değişmeyen ve kalıcı olanın peşinde koşardı… İstanbul, Tanpınar’ın dediği gibi, “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında..” …




Vapur gidiyordu karşıya.. keskin rüzgar saçları, şapkaları savuruyor.. insanlar dışarda üşüyor, donuyor, içeriye kaçıyor.. bulutlar çok güzel manzaralar oluşturuyordu İstanbul’un üzerinde.. İstanbul için gece gündüz çalışan sanatçılar oldu.. hala da var.. yazıyorlar, çiziyorlar.. şiirler yazıyorlar.. Yahya Kemal’in “Sanat dün bir tepeden baktım aziz İstanbul..” diye başlayan o güzelim şiiri herkes yazamaz.. ancak bu şehri çok sevmek, benimsemek gerekmektedir…

Üsküdar’a indim.. Üsküdar da alabildiğine kalabalık.. insanlar bir araya gelmekten çok hoşlanıyorlardı herhalde.. belli yerlerde yoğunlaşmalar yaşanıyordu.. özellikle Beşiktaş, Kadıköy, Üsküdar merkezlerinde.. vapur, otobüs durak ve iskelelerinde kalabalık kalabalık…

Işıklar, gölgeler.. hareketler.. hareket halinde yaşıyoruz ve renkleri de görüyorum.. hareket halinde renkler.. bedenler ileriye doğru atılıyor.. sesler duyuluyor.. hareket ve ses birbirini tamamlıyor.. bakışlar da buna eşlik ediyor.. bakış sadece görme eylemi değil.. aynı zamanda düşünceyi ve duyguyu da devreye sokuyor.. baktığın zaman aynı zamanda düşünüyorsun, duyuyorsun ve bazı şeyler hissediyorsun…

Çay bahçesine gittim belediyenin.. uygun fiyat.. bir masa buldum kir pas içinde .. cebimden çıkardığım ıslak mendille sildim sildim.. oturup bir iki bir şey çizdim.. sonra da kitabımı okumaya devam ettim…


Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan Cami’sine doğru ilerledim.. tarihi meydan çeşmesi de tüm görkemi ve inci gibi parlıyordu meydanın bir köşesinde.. insanlar gidiyor geliyor, akşama evrilen bu zamanda bir an önce evlerinin yolunu tutmak istiyorlardı.. tüm telaşları ondandı.. kimse kimsenin yüzünü görmek istemiyor, bir an önce hedeflerine varmak, kuytu ve ılık evlerine, güven duyacakları mekanlarına ulaşmak istiyorlardı…



Meydan ortaya çıkmış ve tarih de iyisinden belirmişti.. bulutlar inmiş de inmiş Üsküdar’ın üstüne.. sahile yığılmış insanlar, oturup Boğaz’dan geçen tankerlere bakıyorlar.. bulutların ardındaki güneş, bulutlara ilham veriyor…



Kalabalığa, trafik de eşlik ediyor.. güneş gölgeleri uzattıkça uzatıyor ve sahildeki kalabalık da arttıyor.. fotoğraflar gerçeğin ancak bir parçasını ortaya çıkarıyordu.. bunu daha sonra anlıyordum.. sesler, görüntülere eşlik ediyor, hareket parçaları bütünleştiriyor ve başka bir algılama, yaşama ortaya çıkıyor…
İlk yorum yapan siz olun