Ümit Gezgin
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında. Ahmet Hamdi Tanpınar

Ne demek istiyor böyle şair.. ne içindeymiş zamanın ne de büsbütün dışında… Herhalde herkes için geçerli bir durum bu.. yoksa sadece şair için mi geçerliydi.. bir ‘an’da yaşamak bir de.. bir an.. önemli tabi.. ne öncesi var ne de sonrası.. bir an içinde yaşıyor insan.. yaşadığının da tam farkında değil belki… Dışarıya çıkınca, kaldırımlarda ve yollarda telaşlı insanların koşuşturmalarına bakıyorum… An’ın farkında değil bu insanlar, diyorum içimden.. ve o kadar eminler ki hayattan, kendilerinden.. tek telaşları karınlarını doyurmak, başlarını sokacak kendilerine ait evlerinin olması ve bir yuva kurmaları.. bu da en doğal hakları, diyorum içimden.. insan zaten orada, bir ailede mutlu oluyor.. kendini iyi hissederek, ileriye daha iyi bakıyor… Filozofik düşünme nesine gerek bu insanların.. felsefe, düşünme.. karın doyurmuyor ki sonra… Biri yıllar önce bana resimlerim için söylemişti.. “karın doyurur mu bunlar..” diye… İnsanların aklının fikrinin hep işkembelerinde olduğunu, düşünmüştüm ben de…

Büyük bir ağaç var arkasında güneş batıyor.. milyonlarca kilometre uzaklıktaki güneş, ay büyüklüğünde batıyor.. denize yansıması parlıyor, bakan gözlere başka fantastik anlamlar veriyor.. yeşilliklerde, çimenlerde oturan, köpeklerini gezdiren yeni yetme gençler dair, ömrünün sonbaharını yaşayan yaşlılar, deniz kenarlarındaki banklarda oturuyor ve evlerinden getirdikleri çayları içerek, geçmiş özlemlerini ve zamanın an’dan ibaret olduğunu, düşünüyorlar…

Denize, yelkenlilere, köhne teknelerle, kayıklara bakıyor.. sonra güneşin hafiften hafiften süzüldüğünü öte tarafa sezinliyorum.. bir çizgi halinde beyaz bulutlar, meteoroloji uçaklarıyla yarışıyor sonsuz solmuş maviliğin içinde.. gölgeler uzamış, körfezdeki durgun suya, gölgeli suya bakıyorum sessizce…

Tek tek teknelere kimse bakmıyor..tekne sahipleri bile teknelerin bu koydaki var oluşlarının bilincinde değil.. kendi teknesinden başkası yok.. ancak daha iyi bir tekne varsa, ona da körleme bir kıskançlıkla bakıyor.. bütünsel bir şiirsellik, güzelliğin uyumu.. biçim ve ondan doğan anlam.. güneşin git gide tükenmekte olan varlığı umurunda değil… Bu kör bencillikler değil mi insanı da tüketen.. insanı tüketmenin yanında doğayı ve dünyayı da kirleten…

Yol uzuyor, gölgeler uzuyor.. uzaklarda kendi halinde bir iki insan görüyorum.. kaldırım kenarlarında masum kediler, çimenlere uzanmış köpekler görüyorum.. yaşlı karı koca ağır ağır ilerliyor parka doğru.. kavak dallarında eğleşen papağanlar var… Türlü şarkılar söylüyor papağanlar ve birlikte uçuyorlar kararan gökyüzünün ortasında…Yolda ilerliyorum.. duruyor çevreye daha dikkatlice bakıyorum.. ayak takımı insanlar dolu çevrede.. gidiyorlar, geliyorlar, koşturuyorlar.. telefonlarına bakıyorlar.. hep konuşuyorlar.. tek başlarına kaldıkları zaman bile başkalarıyla konuşuyorlar…

Hava serinlemeye başladı.. ağaçların arasından gördüğüm gökyüzü içimi açtı biraz.. her yere olduğu gibi buraya da, denizi ve ağaçları boğma pahasına teneke otomobiller yerleştirilmiş.. gökyüzüne, bulutlara, uzaklardaki doğa parçasına bakıyorum.. her tarafın daha çok doğa olduğu zamanları düşünüyorum…
İlk yorum yapan siz olun