Ümit Gezgin
Elbette yağmur mevsiminde yaşıyoruz.. gün yağmurla başlıyor, yağmurla bitiyor.. hem de sağanak halinde… Dışarıda yağmurda resim yapmış ressamlar deyince aklıma ben dahil Van Gogh ve Monet geliyor… Ama o dönem empresyonistlerde gelenek.. görüntünün illa optik gerçekliğine de yönelecekler… Bir bunu Van Gogh aşıyor.. onun derdi kendisiyle.. doğada bile kendisini, kendisinin ötesinde erişemediği Tanrı’yı arıyor… Doğanın içinde, sokaklarda, insanlarda, ışıkta gizli olduğunu düşünüyor O’nun…

Van Gogh
Monet’in derdi daha başka tabi… O daha pozitivist bir bakış açısına sahip.. doğanın gizli güçlerini ortaya çıkarma veya oralarda Tanrı’yı arama gibi bir derdi yok… Bir tür güç, üstünlük ve ayrıcalık gösterisi onunkisi.. diğer ressamlar Manet, Degas, hatta Cezzanne gibi… Kendilerine inanmış, kendilerini kutsamış ressamlardan…

Turner Vinson
Yağmurlar elbet daha da yağacaklar.. dışarıya çıkmaya korkarak yağmurları bekliyorum… Şairlerden de yağmurlardan ürkenler var.. yağmurun hasta edici, yataklara düşürücü gücünü de gördük.. Orhan Veli de yağmurun gadrine uğramış şairlerden… Şimdilerde daha temkinliyim ona karşı.. öyle her başımıza estiği gibi, yollara çıkmamamız gerekiyor…

Claude Monet
Bu yağmurlu havalarda Plein Air Painting, yani dış mekanlarda resim yapan, açık hava ressamlarını izliyorum youtube’dan.. bu işin kolay olmadığını bir kez daha iyi bir şekilde anlıyoruz… Ne çileler çekiyor, özellikle orta ve büyük boy resim çalışanlar… Ben genelde kağıtlara, o da büyük boy olmayan kağıtlara, sulu boya tekniğiyle resim yaptığım ve aslında Degas gibi resmin büyüğüne küçüğüne değil.. gücüne ve özgünlüğüne inandığım halde.. takdir ediyorum… Kolay değil… Aslında ne kolay.. hangi iş basit, sıradan.. en önemsiz gibi görünen şey bile nice zorlukları barındırır içinde…

Bir kere doğallığı yakalamak gerekiyor sanatta da.. hem iç doğallığı ve hem de dış doğallığı.. o da günümüzde pek mümkün görünmüyor.. her şey gürültü barındırıyor… her yerde doğal olmayan, mekanik gürültüler var ve bunlar her yere egemen…

Her ressamın bir yoğurt yiyişi var.. yağmuru, çamuru da kendine göre dönüştürüyor elbet sanatçılar da.. yaşamları karışıyor kelimelere, renklere.. kendilerine göre bir dünya kuruyorlar.. o dünya içinde yol alıyorlar, o dünyayı yansıtmak, anlamlandırmak istiyorlar.. çünkü öyle mutlu oluyorlar, öyle ancak kendilerini var edebiliyorlar… Sanat zaten kendini var etme uğraşı değil mi.. diğer insanlar hayattan habersizken, hayatın varlığını, ölümün gerçekliğini ve var oluşun durumunu sorgulayan, anlamlandırmaya çalışanlar sanatçılar değil mi… Doğal olarak şairler ve ressamlar bu sorgulama ve anlamlandırmada başı çeken insanlar…

O yüzden yağmurlar yine yağacak ve bizler onu, diğer bütün şeyleri olduğu gibi en başından tekrar tekrar anlamlandırmaya, anlamaya ve yorumlamaya çalışacağız.. bunu da en insani, en sanatsal biçimlerde yapmaya çalışacağız.. bizler için ifade ettiği anlamı, var oluş için getirdiği değeri bilmeye gayret sarfedeceğim…
Ben yağmurlar iyi ki var, diyorum… Sadece barajlar dolduğu ve biz insanların su ihtiyacını karşıladığı için değil.. yağmursuz bir dünya olsaydı nasıl olurdu hayat.. yağmur iliklerimize kadar işleyecek ki yaşadığımızı anlayalım…
Yağmurları bekliyoruz her anlamda.. barajların dolması, kirli kaldırımların yıkanması ve ırmakların daha gür akması için… O canlılık olmasının yanında, şiirsel bir gerçeklik de aynı zamanda…
İlk yorum yapan siz olun